“Müzik blogu sahibi olmanın en iyi yanı nedir?” diye sorulsa, “hiç tanımadığım, duymadığım müzisyenlerin internet aracılığıyla beni bulması,” derim. Müziğin evrenselliğini ve internetin sınırsızlığını, bana güçlü bir şekilde hissettiren fantastik bir olay bu. Bu fantastik olayı, geçenlerde bir kez daha yaşadım. Grzegorz Kwiatkowski, gönderdiği e-postada, “Gdansk, Polonya’da alternatif müzik yapan grup Trupa Trupa’dan merhaba. Yeni bir albüm kaydettik, adı ++. Görüşlerinizi duymaktan çok mutlu oluruz,” diyordu. Arada ne bir menajer var, ne de birbirimizi tanıyoruz… Aynı ülkede de yaşamıyoruz ama onlar müzik yapıyor, ben müzik yazarıyım. Müziğin bizi buluşturması için ihtiyacımız olan platformu da internet sağlıyor.
Trupa Trupa ile tanışmam böyle oldu. Gönderdikleri albümü bir süredir dinliyorum, facebook ve bandcamp sayfalarını inceledim, youtube’daki videolarını izledim. Grzegorz Kwiatkowski (vokal, gitar), Wojciech Juchniewicz (bas, gitar, vokal), Rafal Wojczal (klavye, gitar, vokal) ve Tomek Pawluczuk’tan (davul) oluşan grup, 2010’da ilk kısaçalarını çıkarmış. 2011’deki ilk albümden sonra bu yıl ikinci albümlerini de bağımsız olarak yayımlamışlar. Yeni albümde ünlü Polonyalı besteci Mikolaj Trzaska (saksofon, klarnet), Tomasz Zietek (trompet) ve Adam Witkowski (mikrofon, space, mix) kayıtlara katkıda bulunmuş.
Klavye ve gitarın sürüklediği enerjik garage rock soundu ile The Velvet Underground ile The Doors’u anımsatıyorlar o EP’de. İki yıl sonra yayımladıkları “++” adlı albümde ise, daha farklı bir ruh hali, space rock/ psych punk izleri hissediliyor. Bazı şarkılarda, klavye ve gitarın geriye alınıp, vokalin ön plana geçirilerek, soundun farklılaştığı daha klostrofobik şarkılar da var (“Here and There”, “Influence”). Aslında söz konusu klostrofobinin işareti, ilk şarkı “I Hate”de veriliyor. Bana daha ilk saniyelerde Silver Apples’ı hatırlatan bu şarkı, vokalist Gregorz Kwiatkowski’nin “Herkesten, her yerden, senden bile nefret ediyorum arkadaşım!” diye bağırmasıyla başlıyor, klavye, davul ve gitar devreye girdikten sonra bu kez daha güçlü bir sesle “Keşke tecavüze uğrasaydın, keşke ölseydin” diye devam ediyor sözler. Tahmin edileceği gibi o noktadan sonra sound daha agresifleşiyor, araya trompet giriyor ve ölümcül bir öfkenin estirdiği endüstriyel nitelikli soğuk rüzgarları duyuyoruz. Bazıları ürpertici bulsa da, bu tarz rüzgarlar favorimdir; müzikte ılık rüzgarı değil, kasıp kavuran, yakıp yıkan, tokatlayan soğuk rüzgarı severim ben.
Tartışma yaratabilecek sözler albüm boyunca dikkat çekici; “See You Again”de “Bir dükkana gidip silah ve mermi aldım. Bu senin için. Çünkü seni seviyorum ve özledim,” diyor vokal. Belli ki dinleyiciyi ters köşeye yatıran anlatımlardan hoşlanıyor grup. “Sunny Day” adlı şarkı, suyun üzerinde yüzen bir mezardan söz ediyor; sözlere dikkat etmezseniz keyifli bir güne ait olduğunu düşünebileceğiniz müzik sona doğru drone ve klavyenin diyaloğuyla giderek gerilimli bir hal alıyor ve son sözü yani gerçeği söyleyen klavye oluyor.
Benzer bir şaşırtma “Home”da da var. Sanki bir Kings of Convenience şarkısı gibi başlıyor müzik ama aniden vokal devreye girince, içip içip bağıran, gülen bir anne babanın olduğu evde dövülen bir çocuğun hislerini duyuyoruz. Yine de yumuşak bir sesle eve dönmek istediğini söylüyor… Şarkının sonuna yaklaşırken KOC havasından hiçbir iz kalmıyor, cızırdayıp tıngırdayan aletlerin dili yeterince açık. “Dei”de bugün artık hiçbir işe yaramayan kurallar öğretildiğinden yakınıyorlar; eski tip bir cenaze töreninde eski şarkıları söyleyen insanlardan söz ediyorlar. Müziğin sürükleyici melodisine kapılıp gidiyorsunuz bu satırlara eşlik ederken.
Trupa Trupa’da beni en çok çeken şey, bu şaşırtmacalı şarkı kurgusu oldu. Tek bir sounda takılmamaları, ölüm, mezar, nefret, dayak gibi rahatsızlık yaratabilecek konuları net bir ifadeyle abartısız, ajite etmeden dile getirmeleri ilginç. Şarkı sözlerini kaleme alan Grzegorz Kwiatkowski’nin aynı zamanda yazar olmasının da bu farklı kurguda payı büyük sanıyorum.
Grup, Gdansk’ta bir sinagogda kaydedilen albüme akustik kalite katmak için, bir denizci birliğine ait terk edilmiş tesiste yaptıkları kayıtları da eklemiş. EP’den ve ilk albümden bu yana geliştirdikleri sound, beni cezbetti. Geçen yıl Heineker Opener Festival’da, bu yıl da OFF Festival’da konser veren Trupa Trupa’yı canlı dinlemeyi istediğim gruplar listesine ekledim. Baltık kıyılarına gidersem peşlerine düşerim, gidemezsem de belki onlar yine beni bulur.